-Mevcut eğitim yapısını kısaca özetler misiniz ?
*Albert
Einstein bir keresinde demişti ki ‘ Aslında herkes bir dahidir. Ama siz kalkıp bir
balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız tüm hayatını aptal olduğuna
inanarak geçirir. ‘ Bugünkü eğitim sistemimizde sadece balığı ağaca tırmanmaya
zorlamakla kalmıyoruz ayrıca balığı aşağıya indiriyoruz.Üstüne de onlarca
kilometre koşturuyoruz. Böylece milyonlarca insanı robotlaştırıyoruz.
Öğrenciler, önceden üretilmiş bütün ürünleri olduğu gibi, sorgulamadan, hiç
eleştirmeden hafızalarına depolayıp sınav yarışına sokuluyorlar. Sınıfta
akıntıya karşı yüzmeye çalışıp yeteneklerini hiç keşfedemeyerek aptal
olduklarını düşünen ve faydasız olduklarına inanan öğrenciler yetişiyor.
Okullar yaratıcılığı ve özgürlüğü öldürmekte ve eğitimi kötüye kullanmaktadır.
Günlük yaşantıya ve günümüz kültürüyle bağdaşmayan, işlevsel olmayan,
özgürlükçü ve demokratik eğitim öğretim ortamı olmayan bu eskiden kalma
kuruluşlar gerekenden fazla süre yaşadı.
--Bu
son cümlenizden anladığım kadarıyla eğitimde eski tarihlerden bu yana bir
gelişme olmadığını mı kastediyorsunuz ?
*Evet.
Bu iddiamı kanıtlayabilirim. Örneğin ; günümüze ait modern bir telefon
düşünelim. Bir de 150 yıl öncesinden bir telefon düşünelim. Çok fark var değil
mi? Devam ediyorum. Modern bir araba düşünelim. 150 yıl öncesine ait bir
arabayı da düşünelim. Çok fark var değil mi ? Şimdi bir de günümüzdeki bir
sınıf ortamı ve 150 yıl önce var olan bir sınıf ortamı düşünelim. Çok utanılası
bir şey değil mi ? Abartısız yüz yılı aşkın bir süredir hiçbir şey değişmedi.
Bu durumda öğrencileri gelecek için hazırladığımızı nasıl iddia edebiliriz ?
Sanki gelecek için değil de geçmiş için hazırlıyoruz öğrencilerimizi. Bu
geçmişe göre biz, insanları sadece fabrikalarda çalışmaya yönelik eğitiyoruz.
Bu da öğrencilerin neden
sıralı sisteme göre yerleştirdiğimizi gösterir. Tertipli ve güzel bir şekilde
oturtup söyleyecek bir şeyi olduğunda elini kaldırmasını tembihleyip kısa bir
arada da yemek yemesine müsaade edip sonra da günde sekiz saat boyunca ne
düşünmeleri gerektiğini söylüyoruz. Öğrencilere itaat etmek, saygı ve ezber
aşılanıyor. İnisiyatif alma, yaratıcılık ve birey olma bilinci köreltiliyor.
Sürpriz ve değişimlere kapalı yetiştiriliyor. Aynı şeyleri aynı şekilde
yapıyor. Ha! Bir de onları ‘A’ alabilmesi için yarıştırıyoruz. ‘A’ harfi ürün
kalitesi ölçmesinde de kullanılıyor. Sanki öğrenciler ‘A’ sınıfı bir et.
--Peki kaliteli bir
eğitim nasıl olmalı?
* Artık robotlaşmış
zombiler yetiştirmeye ihtiyacımız yok. Dünya artık ilerledi ve çok hızlı teknik
ve teknolojik, kültürel, toplumsal değişim ortamları yaşıyoruz. Hızlı bir
küreselleşme süreci bizi yaratıcı olmaya, risk almaya, olasılıkları
hesaplamaya, değişken ve eğitimsel bir kişilik edinmeye zorluyor. Yenilikçi,
eleştirel ve bağımsız olarak düşünebilen ve birbirleriyle bağlantı kurabilen
insanlara ihtiyacımız var. Bütün bilim insanları herhangi iki beynin birbirleriyle
aynı olmadığını söyleyecektir ve iki ya da daha fazla çocuğu olan her ebeveyn
bu iddiayı doğrulayacaktır. Bu durumda çocuklara neden kurabiye kalıbı ya da
lastikli şapka gibi muamele gösteriyoruz? Herkese tek beden saçmalığı
neden? Bir doktor bütün hastalarına aynı reçeteyi yazarsa bunun
sonuçları feci olur. Bir sürü insan daha da hastalanır. İşte okul sisteminde
yaşanan tam anlamıyla bu. Bu, eğitimde yanlış uygulama ve
suistimaldir. 20 tane öğrencinin önünde sadece bir öğretmen ve her bir
öğrencinin farklı karakteristleri, istekleri, özellikleri ve hayalleri varken
aynı şeyi aynı yöntemle öğretemeyiz. Öğrenci odaklı olunmalıdır. İçerik odaklı
olup yetkinlikleri geliştirmeyi hedeflemelidir. Öğrenci odaklı yetkinliği ve
eğitimi yan yana koyduğumuz zaman öğrencinin kendi kendine öğrenmesi
sağlanacaktır.
--Sizce bunlara ek
olarak kaliteli bir eğitim için öğretmenler ile ilgili düzenlemeler gerekmez mi
?
* Bu bir utanç kaynağı.
Öğretmenler dünyadaki en önemli işi yapıyorlar fakat düşük ücret alıyorlar. Neden
bir çok öğrencinin az ilgi gördüğünün sebebi belli. Dürüst olalım. Öğretmenler
en az doktorlar kadar para kazanabilmeli. Çünkü bir doktor kalp ameliyatı yapıp
bir çocuğun hayatını kurtarabilir. Fakat iyi bir öğretmen o çocuğun kalbine
erişip, onun doğrulukla yaşamasına olanak sağlayabilir. Öğretmenler birer
kahramandır ama çoğu zaman onlar suçlanır. Sorun onlarda değil seçme hakkı ve
yetki vermeyen bir sistem içinde çalışıyorlar. Müfredatlar hayatlarında bir kez
bile ders vermemiş politikacılar tarafından hazırlanıyor. Sadece
standartlaştırılmış testlere kafayı takmışlar. Çoktan seçmeli test cevap
kağıdına karalanılan yuvarlakların başarıyı ölçtüğünü zannediyorlar. Bu saçma.
Aslında bu testler kullanılamayacak kadar ilkel, hepsinden vazgeçilmeli. Sadece
benim söylediklerime bakmayın. Frederick J. Kelly’nin dediklerine bir bakın.
Çoktan seçmeli testleri bulan adam. Onun söylediklerinden alıntı yapıyorum. ‘Bu
testler kullanılmayacak kadar ilkel ve hepsinden vazgeçilmeli.’ Eğitimin
demokratik ve özgürlüğünden bahsederken ilk önce öğretmenleri özgür bırakma
fikrini savunup inandıklarını okulda yapması için onlara özgürlük verilmelidir.
--Eğitimdeki
bu sorunları aşmamız mümkün müdür ?
*Okula
karşı çok güvenim yok ama insanlara karşı güvenim var. Eğer sağlık sistemini
arabaları ve facebook sayfalarını düzenleyebiliyorsak o zaman bunun aynısını
eğitim sistemi için de yapmak vazifemizdir. Geliştir. Değiştir. Okul ruhunu
kaldıralım. Her öğrencinin içindeki ruhu canlandırmadıkça okul ruhu işe
yaramaz. Ruhu canlandırmak görevimiz olmalı. Common Core’a (ortak
temel) artık son. Bunun yerine her kalbin ve sınıfın özüne ulaşalım. Evet
matematik önemli ama sanattan veya danstan daha fazla değil. Her yeteneğe eşit
fırsat verelim. Bu kulağa hayal gibi gelebilir. Fakat Finlandiya gibi ülkeler
etkileyici şeyler yapıyorlar. Okul zamanları kısaltılmış, öğretmenler yeterli
maaş alıyor, ev ödevi diye bir şey yok ve birlikte çalışma üzerine
odaklanıyorlar, birbirlerine karşı yarışma üzerinde değil. İşte bunun sonucunda
onların eğitim sistemi dünyadaki bütün sistemlerden daha iyi performans
sergiliyor. Singapur gibi diğer yerlerde başarı hızla yükseliyor. Montessari
gibi okullar ve Khan Academy gibi programlar, tek bir çözüm yok, o yüzden böyle
devam edelim. Çünkü öğrenciler şu an nüfusun yüzde yirmisini oluşturuyor
olabilir fakat onlar bizim geleceğimizin yüzde yüzü. O zaman onların
hayallerine destek verelim. Başarabileceklerimizin sınırı yok. Bu benim
inandığım dünya. Artık balıkların ağaçlara tırmanmaya zorlanmadığı bir dünya olmalı.
Söyleyeceklerim bu kadar.

Yorumlar