İnsanoğlunun var
olmasından günümüze kadar "aile" kavramı, her zaman ilgi çekmiştir. Aile; evlenme, kan ya da evlât
edinme bağlarıyla birbirine bağlanmış, aynı evi ve geliri paylaşan, birbirleri ile devamlı ilişki ve etkileşim altında
olan, karı-koca, ana-baba, kız-oğul, kız kardeş-erkek
kardeş gibi sosyal ilişkileri olan insanların oluşturduğu bir birliktir (Ağdemir,
1991). Geçen yüzyılda, toplumu, ataerkil yapıdaki geniş aileler oluştururken, günümüzde, büyük ölçüde çekirdek
ve parçalanmış ailelerden oluşan bir toplum haline dönüşme gözlenmektedir (Öztürk, 2006).
Geniş aileden çekirdek aileye, hatta tek
bireye doğru aile yapısı değişmektedir (Gün, 2006: 10).
Ailenin
temelini oluşturan evlilik bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Her kurum gibi
evliliklerde zaman zaman aksaklıklar yaşanabilir ve bu aksaklıkların giderilememesi noktasında ise boşanmalar görülebilir.
Boşanma her geçen gün artan oranlarda
bir psiko-sosyal problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Boşanma, karı kocanın, hukuki bir kararla evliliklerini sona
erdirmesidir. Boşanma, evlilik
kadar eskidir. Belli kültür düzeyine ulaşmış, evliliği sosyal bir kurum olarak kabul
etmiş toplumlarda boşanma, bazı yasalarla kısıtlanmış; fakat ortadan kaldırılmamıştır. (Yıldırım, 2004a: 5981).
Boşanma sonrası çocuk birlikte yaşadığı ebeveyninden duygusal destek aramaktadır. Ancak boşanma sonrası bazı ebeveynler
çocuklarına yardım edemeyecek kadar kendi sorunlarıyla ilgilidir. Birlikte yaşadığı ebeveyninden gerekli desteği göremeyen çocuklar için arkadaş ve akraba önemli destek kaynaklarıdır. Fakat çocuklar en fazla
ebeveynlerinden destek beklemektedir (Butler vd, 2002). Meta-analitik bir çalışma da (Amato ve Keith, 1991), anne babası
boşanmış olan çocukların, boşanmamış çocuklara
göre daha dezavantajlı olduklarını göstermektedir.
Yalnızlık;
hem kişisel hem de sosyal bir olgudur
(Rubinstein vd, 1979) ve kişinin
sosyal ilişki ağlarında niceliksel ve niteliksel olarak önemli eksikler olduğu zaman oluşan hoş olmayan deneyimdir (Perlman ve Peplau, 1981: 38). Yaşam doyumu, bir bireyin kendi
belirlediği kriterlere uygun biçimde tüm yaşamını olumlu değerlendirmesi olarak
tanımlanmaktadır. Aynı zamanda yaşamda mutlu olmanın önemli bir öğesidir (Diener vd, 1985). Sosyal destek ise bireyin çevresinden
gördüğü dürüst ve empatik tepki, gördüğü ilgi, sevgi, güven,saygı, takdir
edilme, bilgi edinme ve maddi yardım gibi kişisel, sosyal, psikolojik ve ekonomik nitelikli her türlü yardım
sürecidir (Yıldırım, 2006a).
Yalnızlığı etkileyen etkenlerden aile işlevleri ergenlik döneminde önemli
bir etkendir. Ailenin çocuklarına sağladığı destek,
yalnızlığı yordayan bir değişkendir (Özatça, 2009). Araştırma bulgularına göre yalnızlık ve sosyal destek birbiri ile ters
yönde güçlü bir ilişkiye sahiptir
(Çeçen, 2008; Köse, 2009). Yalnızlık düzeyinin yüksek oluşu algılanan sosyal destekteki ve
sosyal ağdaki eksikliklere bağlıdır (Yeh ve Lo, 2004).
TANIMLAR
Boşanma: Evlilik bağının kopması, evliliğin geçersiz olması ve eşlerin fiziksel ve hukuki olarak
evlilikle ilgili sorumluluklarının bitişidir (Erürker, 2007: 25).
Yalnızlık:
Herhangi bir grupta dışlanmış olma yaşantısı, olumsuz bilişsel deneyim, sevilmediğini hissetme, sosyal ilişkilerdeki yetersiz durumudur
(Perlman ve Peplau, 1984).
Yaşam Doyumu: Öznel iyi oluşun bilişsel bileşenidir. Bireyin kendisine yüklediği kriterler ile yaşam koşullarını algılayışı
arasındaki karşılaştırmaları, dolayısıyla kendi yaşamı hakkında değer biçmesini içermektedir. Kişinin mutluluğunu kişinin seçtiği kritere göre bilişsel olarak değerlendirdiği bir yargı sürecidir (Pavove
Diener, 1993).
Sosyal
Destek: Bireyin çevresinden gördüğü dürüst ve empatik tepki, gördüğü ilgi, sevgi, güven, saygı, takdir edilme, bilgi edinme ve maddi
yardım gibi kişisel, sosyal,
psikolojik ve ekonomik nitelikli her türlü yardım sürecidir (Yıldırım, 2006a).
BOŞANMA
Bohannan’a
(1970) göre boşanma karmaşık bir sosyal olgu olduğu kadar, kişi için de karmaşık bir tecrübedir ve altı durumdan
oluşmaktadır. Boşanmanın karmaşıklığı, söz konusu altı durumun aynı anda olmasından kaynaklanmaktadır.
Bu durumlar:
1.
Duygusal Boşanma: Evliliğin çözülme sürecidir. Eşler beraberliklerini devam
ettirebilirler ama birbirine karşı güven ve çekicilikte azalma oluşur.
2.
Hukuki Boşanma: Hukuk önünde evlilik sözleşmesinin sona erdirilmesidir.
3.
Ekonomik Boşanma: Evlilik aynı zamanda ekonomik
bir birlikteliktir. Hukuki boşanma
ile birlikte ekonomik olarak da bir anlaşmanın sağlanması ve
ailenin mallarının ayrılması gerekmektedir.
4.
Anne-Baba Olarak Boşanma: Eşler birbirlerinden boşanmakta ancak çocuklarından boşanmamaktadırlar ve anne baba
rolleri devam etmektedir.
5.
Toplumsal Boşanma: Toplumun boşanmayı nasıl değerlendirdiğini içerir. Boşanmış kişiler, az veya
çok toplumsal çevreleri değiştiği için acı çekerler. Boşanmayla birlikte genelde toplumsal çevre de değişir.
6.
Ruhsal Boşanma: En son ve en zor yaşanan evredir. Fakat şahsi olarak en yapıcı olanı da
olabilir. Ruhsal boşanma kişinin tekrar bağımsız bir birey olmasını ve bir başkasına bağımlı olmadan yaşamayı öğrenmesini gerektirir (Akt.:
Sürerbiçer, 2008: 26-28).
Wiseman’a
(1975) göre boşanma bir yas
sürecidir. Bu süreç, birbirine geçmiş beş basamak
altında incelenebilir:
1.
İnkar: Eşler ciddi sorun ve zorlukları kabul
ederler ancak mantıklı gerekçelerle boşanmayı gündeme getirmekten kaçınırlar.
2.
Kayıp ve Depresyon: Eşler, artık sorunları birlikte aşamayacaklarını ve beraberliklerinin
bir problem olduğunu anlamaya
başlarlar.
3.
Öfke ve İkili Duygular: Boşanma bir gerçeklik olarak kendini
göstermeye başladığında, depresyondan öfke aşamasına geçiş yaşanır.
4.
Yeni Bir Yaşam Tarzı ve Kimliğe Uyum Sağlama: Eşler yeni hayatlarına daha fazla
zaman ayırmaya ve geleceklerini planlamaya başlarlar.
5.
Kabul ve Yeni Hayata Uyum Sağlama: Kişi cinsel, sosyal ve mesleki olarak
yeni hayatında yeterli hale geldikçe, boşanma olayını da kabul etmeye başlar. Stres ve depresyon azalmaya, sosyal ilişkiler gelişmeye başlar.
6.
Çevresinden kabul gördükçe kendisine olan
güveni ve saygısı artmaya başlar.
Önceki eşe olan kızgınlık azalır (Akt.:
Sürerbiçer, 2008: 25-26).
BOŞANMA İSTATİSTİKLERİ
Dünya
istatistikleri incelendiğinde boşanma oranları (binde) ABD’de 4.95,
Rusya’da 3.36, İngiltere’de
3.08, Danimarka’da 2.81, Yeni Zelanda’da 2.63, Avustralya’da 2.52, Kanada’da
2.46, Finlandiya’da 1.85, Tatar’da 0.97, Portekiz’de 0.88, Arnavutluk’ta 0.83,
Tunus’ta 0.82, Singapur’da 0.80, Çin’de 0.79, Yunanistan’da 0.76, Panama’da
0.68, Suriye’de 0.65, Tayland’da 0.68, Şili’de 0.38, Türkiye’de 0.37, Meksika’da 0.33, İtalya’da 0.27, Brezilya’da 0.26 şeklindedir (www.nationmaster.com
18/02/2012).
BOŞANMANIN
ETKİLERİ
Boşanma çok farklı faktörlerden oluştuğu için, her boşanma
diğerinden farklı sonuçlar ortaya
çıkarmaktadır. Bu, boşanmanın
kendine özgü, karmaşık ve çok
yönlü bir sosyal gerçeklik olduğunu
göstermektedir. Farklı değişkenlerin etkisiyle meydana gelen boşanma, hem eşler hem de çocuklar üzerinde farklı
etkiler doğurmaktadır (Dingiltepe, 2009: 3).
Boşanma çocuğun gelişiminde en önemli faktör olan aileye
son veren ve özellikle çocuklar üzerinde yaşam boyu etkileri olan bir olaydır (Akyüz, 1978: 2). Çocuk
açısından düşünüldüğünde, o güne kadar en fazla bağlı olduğu iki kişiye, o andan sonra eşit olarak ulaşamayacaktır (Öngider, 2011: 67).
GELİŞİM
DÖNEMLERİNE GÖRE BOŞANMANIN ETKİLERİ
Erikson’un
psikososyal, Freud’un psikoseksüel, Piaget’nin bilişsel gelişim modellerinde çocukların içinde
bulundukları yaş dilimlerinin
belirli gelişim aşamalarını göstermesi bakımından ne kadar önemli olduğu bilinen bir gerçektir (Erürker,
2007: 2). Erkan’ın (1989) yaptığı
litaretür taramasına göre boşanma
sırasında çocuğun yaşı ile etkilenme düzeyinin 3 farklı
görüş çerçevesinde olduğunu rapor etmiştir:
7.
Anne babanın boşanması çocuk ne kadar küçük yaşta iken gerçekleşirse etkisi de o kadar fazla
olmaktadır. Bu görüş kümülatif
etkiye dikkat çekmektedir.
8.
3-5 ya da 6 yaş arasında yani oedipal dönemde
gerçekleşen boşanmaların yıkıcı, travmatik ve uzun süreli olduğudur. Bu görüş kritik döneme dikkat çekmektedir.
9.
Boşanmanın çocuklar için travmatik bir olay olarak kabul etmekte
fakat çocukların boşanmanın
ardından bir iki yıl içinde boşanmanın
etkisinden sıyrıldığını düşünmektedir. Bu görüş boşanmanın etkisinin giderek azalmasına dikkat çekmektedir.
Boşanmanın her geçen gün artan
oranlarda gerçekleşen bir olgu
olması ve ailelerin dağılması gerçeği boşanma istatistiklerindeki verilerler de sayısal olarak
desteklenmektedir. Her boşanmanın kendine
özgü ve karmaşık sebepleri olsa da boşanmanın olumsuz sonuçları ile belki
de en çok çocuklar karşılaşmaktadır. Hangi gelişim döneminde olursa olsun boşanmanın çocuklar üzerinde pek çok
olumsuz sonuçları vardır.
Bebeklik Dönemi
Boşanma, sadece bedensel bir ayrılış olup geçicidir. Boşanma sırasında, eğer çocuk tek ebeveynli olduğu zamanı hatırlamayacak kadar
küçükse ilköğretim yaşına kadar etki kendisini daha az
göstermektedir (Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, 2011). Bebeklikte geliştirilen en önemli şey
güven duygusudur. Boşanma
sürecinde fiziksel olarak dokunma, kucaklama gibi davranışlarda azalma gerçekleşirse güven duygusu gelişmeyebilir (Sommers-Flanagan vd.,
2009: 186).
Okul Öncesi Dönem
Ebeveynlerin
ayrı yaşamalarına neden olan etkenlerin
neler olduğunu tam olarak kavrayamayan çocuk,
kendisini suçlu hissetmektedir. Anne ve babasının kendisi yüzünden ayrıldığını düşünen çocuk, kendisini sevilmeyen kişi olarak nitelendirmektedir (Şentürk, 2006: 170). Çocuk anne ve
babanın eş olmadıkları halde nasıl anne baba
olduklarını anlamakta bir çelişki yaşayarak sevilmediğini hissedebilmektedir (Aral ve Başar, 1998: 92). Anne babalarının
onları terk etmesinden, giden ebeveyn tarafından eskisi kadar sevilmemekten
korkarlar (Sezen-Sürerbiçer, 2008: 38).
Okul Dönemi
Çocuk,
anne babası arasındaki anlaşmazlığı anlamaya, ikisi arasında taraf
tutmaya başlamıştır. Boşanma çocukta
anne ya da babasına, bazen ikisine birden güvenini yitirmesi sonucunu doğurur (Akyüz, 1978: 4). Çocuk
huzursuzluk, sinirlilik, karamsarlık, öfke nöbetleri gösterme eğilimindedir. Ölüm düşüncesi, yitirme ve kendini boş hissetmeyle dolu olup, aşırı alınganlık duygusu ile acı
çektikleri görülür (Tuzcuoğlu,
1994). Okul çağındaki çocuklar
olumsuz duygulardan kurtulmak için “reddetme” ve “karşıt tepki verme” savunma
mekanizmalarını kullanabilirler ve anne babasını tekrar birleştirme çabası içine girebilirler
(Rankin ve Maneker, 1985).
Ergenlik Dönemi
Ergenler,
boşanmayı çok boyutlu olarak
algılamakta ve değişik tepkiler verebilmektedirler.
Kimi ergen boşanmanın yasını tutarken kimisi
duygusal desteğe ihtiyaç
duymakta, kimisi bağlılık çatışması yaşamakta, kimisi ailenin sorumluluğunu
almaktadır (Keskin, 2007). Kız ve erkek ergenler boşanma sürecinin farklı evrelerinde
etkilenmektedir. Erkek ergenler, boşanmadan sonra, kız ergenler boşanmadan önceki dönemde olumsuz tepkiler göstermekte ve tepkilerini
boşanma sonrasında da devam
ettirmektedirler (Dohert ve Needle, 1991). Boşanmış ailelerden
gelen ergenler bireyselleşme sürecine
erken başlamaktadır (Steinberg, 2007: 338).
Duygu durumundaki değişim, depresyon ve kaygı düzeyindeki
artma intihar girişimine yol
açabilmektedir. Uzun vadede evlilik ve yakın ilişkilerle ilgili tutumunu olumsuz etkileyebilmektedir. Akademik başarısı düşmekte, motivasyonu azalmakta,
devamsızlık yapabilmekte ve arkadaşlık ilişkileri
bozulmaktadır (Kuyucu, 2007: 2). Boşanmış ailelerdeki
ergenlerin geç sosyalleştikleri,
öfke, itaatsizlik, kurallara karşı gelme gibi tepkiler geliştirdikleri, depresyon, endişe, okula uyum sağlamada
güçlük, akademik başarıda düşme, güvensizlik, gelecek kaygısı,
çekingenlik, suçluluk, benlik algısında zayıflama, özgüven eksikliği gibi sorunlar yaşayabildikleri bilinmektedir (Meriç,
2007).
BOŞANMA SONRASI ÇOCUKLARIN YAŞADIKLARI DUYGU DÜŞÜNCE VE TEPKİLER
Wallerstein
ve Lewis’e (2004) göre boşanmanın
ardından çocuğun ilk yaşadığı duygu şok ve
mutsuzluktur. Ayrıca yalnızlık, ebeveynlere öfke ve şaşkınlık duyguları da sık görülmektedir. Boşanmanın ardından çoğu çocuk büyümenin zor olduğunu söylemektedir. Çünkü çocuk boşanmanın ardından radikal değişiklikler yaşamaktadır.
Çocukların
boşanmadan sonraki ilk dönem düşünceleri; (genel düşünceler) ailesinin bu tür yaşantı yaşamamış olasını istemesi, küçük olmadan dolayı olayların farkında olmadığı; (ebeveyn ile ilgili düşünceler) ayrılan ebeveyni görüp
göremeyeceği, ebeveyninden ayrılmamış olma isteği, evi kimin geçindireceği; (kendi ile ilgili düşünceler) yalnız kaldığı, neden kendi ailesinin başına geldiği, ayrılık nedeninin kendisi olup
olmadığı, ebeveynlerinin hata yaptığı, kendi fikrini sormadığı; (sosyal hayata ilgili düşünceler) boşanmayı arkadaşlarına nasıl anlatacağı şeklindedir. Son dönem düşünceleri ise; (genel düşünceler) tek ebeveynli aile olarak da mutlu olunabileceği, ne olursa olsun yine de birleşmelerini dilediğini; (ebeveyn ile ilgili düşünceler) birlikte yaşadığı ebeveynin kendisinin hem anne hem de babası olduğu, yapılan aktiviteleri sadece yaşadığı ebeveyni ile yapabileceği, birlikte yaşamadığı ebeveynini hafta sonu görmek için
sabırsızlandığı, birlikte yaşamadığı ebeveynin kendisi ile iletişim kurma istemediği; (kendi
ile ilgili düşünceler) daha fazla sorumluluk aldığı, ailesinin kendisine daha fazla
ilgi gösterdiği; (sosyal hayata ilgili düşünceler) yaşıtlarının ailesi birlikte olduğunda kendi ailesinin neden birlikte
olmadığı şeklindedir. Çocukların boşanmadan sonraki ilk dönem duyguları olumsuz duygular olup
mutsuzluk, üzüntü, korku, kaygı, özlem, yalnızlık, eksiklik, boşluk, sinir, öfke, hırçınlık, acı,
kırgınlık, şaşkınlık şeklindedir.
Son dönem olumsuz duyguları; mutsuzluk, üzüntü, özlem, ölme isteği, güçsüzlük, kaygı, sinirdir. Son
dönem olumlu duygular ise kabullenme, olgunluk, mutluluk, azalan mutsuzluk,
dayanıklılık olabilmektedir (Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, 2011).
Çocuklar
anne babasının boşanmasına
suçluluktan (sorumlunun kendileri olduğu duygusu) kızgınlığa (anne babayı suçlama) ve yadsımaya (hiçbir şey olmamış gibi davranma) kadar değişik biçimde tepki gösterirler (Gander ve Gardiner, 2004: 309).
Türkaslan’a (2007) göre boşanmadan
sonra çocuklarda görülen ortak tepkiler suçluluk, korku, öfke, üzüntü, barışma arzusu, yemek yeme ile ilgili
sorunlar, uyku sorunları, reddetme, gerileme, okul sorunları, fiziksel sorunlar
ve yalnızlıktır.
Rokach’a
(2004) göre yalnızlığın etkileri:
1. Yalnızlık insan sevgisi ve samimiyet üzerinde zararlı olabilir.
2. Yalnızlık dikkati başka yöne sevk ederek, enerjinin ve yaratıcılığın
olumlu yönde kullanılmasını
engeller ve kişiye
psikolojik açıdan zarar
verir.
3. Yalnızlık duygusu, basa çıkılmadıkça, insan yaşamının belirleyicisi ve
kuralı
haline gelen bir güce dönüşebilir.
4. Yalnızlık, yüzleşilmediği ve etkili bir şekilde başa çıkılmadığı takdirde hassas ve katı insanlar
yaratır.
5. Yalnızlık yaşam
kalitesinide kötü etkiler.
Araştırmalara göre yalnız hissettiğini söyleyen insanların sahip olduğu 4 duygu durumu vardır. Bunlar
umutsuzluk (çaresiz, panik, aciz, korkmuş, terkedilmiş,
savunmasız); can sıkıntısı (sabırsız, sıkılmış tedirgin, kızgın, aciz); benlik reddi (çirkin hissetme, düşük benlik, mahcup, güvensiz) ve
depresyon (üzgün, depresif, önemsiz, yalnız, melankoli, yabancılaşmış) dur (Rubinstein vd, 1979: 64).
YALNIZLIK TANIMLARI
Yalnızlık
tanımları 3 ana noktada birleşir:
1.
Yalnızlık öznel bir deneyimdir ve nesnel sosyal izolasyon ile eş
anlamlı
değildir.
2.
Yalnızlık kişinin sosyal ilişkilerinin eksikliğinin sonucudur.
3.
Yalnızlık itici bir deneyimdir(Peplau,1985:271-272)
YALNIZLIĞI AÇIKLAYAN KURAMSAL YAKLAŞIMLAR Psikodinamik Yaklaşım
Bir
mantığı olan ve kişiler tarafından bilinçli bir şekilde seçilen yalnızlık normal
yalnızlıktır. Fakat insanlarla ilişki kurmaya, onlarla birlikte olmaya dayanılmaz bir gerilim eşlik ediyorsa ve yaşamdan uzaklaşma temelde bu gerilimden kaçmaya
yönelik bir araç durumuna gelirse bu yalnız olma arzusu nevrotik yalıtımın
göstergesidir (Horney, 1999). Horney’e (1998) göre birey sevildiğini ve kabul edildiğini hissederse, kendisiyle baş başa kalabilir ancak yalnızlık hissetmez. Çünkü diğerlerinin desteğine güvenebileceğini, bıraktığı yerde bulabileceğini bilir. Eğer birey kendini reddedilmiş hissederse, diğerlerine güvenmediği ve destek alamadığı için yalnızlık ve çaresizlik yaşar.
Varoluşçu
Yaklaşım
Varoluşçu yaklaşıma göre insan hayatından sorumlu
olduğu derecede yalnızdır. Derin
yalnızlık kendini yaratma hareketinin yapısında vardır. Her birey varoluşta yalnızdır. Fakat yalnızlık paylaşıldığında sevgi yalıtım acısını telafi eder. Eğer varoluştaki yalıtılmış durum kabul edilebilir ve
kararlılıkla yüzleşilebilirse kişi bir başkasına sevgiyle yönelebilir.
Bireyin kendisini özgür, bağımsız
kılabilmesi için diğerlerinden
ayrılabilmeyi başarması
gerekmektedir. Bu da kişilerarası
yalıtımı, akabinde de yalnızlığı
gerektirir (Yalom, 2000). Yalnızlık onay almak için bir başkasına bağımlı olunmadığı fark edildiğinde oluşmaktadır. Yalnızlık yaşama anlam kazandırma olgusunu kişinin yalnız başına oluşturması ve nasıl yaşayacağına yalnız başına
karar verilmesinin gerekli olmasıdır. Varoluşçular kişi yalnızken
kendine katlanamıyorsa başka birinin yaşanan birliktelikten yarar sağlayacağını nasıl bekler sorusunu sorar, başkaları ile somut ilişkiler kurmadan önce kişinin kendisi ile iletişim kurmasının gerekliliğini savunur. Varoluş olarak insanlar hem yalnız hem de
bağımlıdır (Corey, 2008: 158).
Danışan
Merkezli Yaklaşım
Rogers’a
(1994) göre insan başkalarıyla
hiçbir gerçek ilişkisinin
olmadığını hissettiği an ortaya yalnızlık çıkmaktadır.
Her insan duygularını içinden geldiği gibi ifade etmek yerine saygı duyduğu ve kendisi için önemli olan
insanların onayladığı biçimde
davranırsa daha çok sevilebileceğini öğrenir.
Böylece dış dünyayla ilişki kurduğu bir dış davranışlar kabuğu oluşturur. Kişi isteyerek
ya da zorla bu savunma kalkanlarını bıraktığında yalnızlığa en
açık olduğu zamandır. Kişi, hayatın anlamının, sahte yüzünün
gerçek dünyayla olan ilişkisine bağlı olmadığını, olamayacağını kabul etme eğilimine girdiği zaman yalnızlığı umutsuzluğa dönüşür.
Psikososyal Yaklaşım
Erikson’un
psikososyal gelişim kuramı
ergenlikte yalnızlığa karşı yakınlık krizi konusunu gündeme
getirmiştir. Erikson’a göre birey kimlik
kazanımından sonra diğerleriyle
yakın ilişkiler kurmaya ve bağlılık yaşamaya başlar. Başarılı kimlik kazanmamış birey yalıtılmışlık ve yalnızlık yaşamaktadırlar. Yakınlık kurmayı başaramaya insanlar yalnızlıkla karşı karşıya gelirler (Burger, 2006).
Bireysel Psikoloji Yaklaşımı
Adler’e
(2002) göre kişi aşağılık duygusuna kapılarak soyutlanma ve soyutlanmaya bağlı yalnızlık duygusu yaşayabilir. Yetersizliğinin fark edilmesini istemeyen
bireyin insanlardan uzaklaşarak
kendisini yalnızlığa ittiği söylenebilir. Çünkü yetersizlik
ve soyutlanma yalnızlığa yol
açmaktadır. İnsanlar kendilerini yetersiz
algıladıkları için aşağılık duygusuna kapılırlar.
Yetersizliklerini örtmek için başka insanlarla iletişim içinde olmayı reddederek yalnızlığı tercih ederler (Haliloğlu, 2008).
Gerçeklik Yaklaşımı
Seçim
teorisine göre hiçbir yakın ilişki
içine girmeyen kişiler daima
yalnız ve mutsuzdur. Bu kişiler
için yarın mutlu olmanın garantisi yoktur. Çünkü yarında bugünkü kadar yalnız
olacaklardır. Yalnız kişiler mutlu
insanların aksine kısa dönemli zevkler peşindedir (Glasser, 2005: 41).
YALNIZLIK VE BOŞANMA
Yapılan
araştırmalarda yalnızlık duygusu ile
ebeveyn ilişkisi ve aile yapısının arasında
anlamlı ilişkiler olduğu görülmüştür (Özatça, 2009). Pancar’a (2009)
göre ailenin parçalanmasının çocuklarda yaratacağı sosyal ve duygusal problemlerden biri yalnızlıktır. Boşanmış ailede yetişen ergen, boşanmamış ailede yetişene göre kendini daha yalnız
hissetmektedir (Kuyucu, 2007: 148).
Boşanmanın çocuklar üzerindeki
sonuçları incelendiğinde erkek
çocukların kızlara göre boşanmadan
daha fazla etkilenip zarar gördükleri saptanmıştır. Yapılan incelemelere göre erkek çocukları daha yalnız
hissetmektedir, çevreden onlara gösterilen ilgi daha azdır (Keskin, 2007). Şentürk’ün (2006) araştırmasına göre boşanma sonrasında ebeveynlerden
birinin çocuğu terk etmesi, anne babanın
ebeveynlik görevlerini yerine getirmemesi, onu yalnızlığa terk ederek başta okul başarısı ve birçok yeteneğinin ortadan kalmasına neden
olmaktadır. Öztürk’e (2006) göre boşanma sırasında ve sonrasında duygularını ifade etme şansı tanınmazsa sonraki dönemlerde
depresyon, kişilik sorunları ve dikkat eksikliği gibi sorunlar görülmektedir. Yetişkinliklerinde ise fazla ilgi
istemekte, tek başlarına başarma gücü kazanamamakta ve yalnız
kaldıklarında kötü hissetmektedirler (Büyükşahin, 2009: 12).
SONUÇ VE ÖNERİLER
SONUÇLAR
1. Boşanmış aileye sahip ergenlerin yalnızlık
düzeyleri, boşanmamış aileye sahip ergenlerin yalnızlık
düzeylerine göre daha yüksektir.
2. Boşanmış aileye sahip ergenlerin yaşam doyumu düzeyleri, boşanmamış aileye sahip ergenlerin yaşam doyumu düzeylerine göre daha düşüktür.
3. Boşanmış aileye sahip ergenlerin sosyal
destek düzeyleri, boşanmamış aileye sahip ergenlerin sosyal
destek düzeylerine göre daha düşüktür.
4. Anne baba evlilik durumuna göre aile desteği anlamlı bir şekilde farklılaşırken arkadaş ve öğretmen desteği anlamlı şekilde farklılaşmamaktadır.
5. Cinsiyet açısından incelendiğinde ergenlerin anne baba evlilik durumlarına göre yalnızlık, yaşam doyumu ve sosyal destek
düzeylerinin anlamlı farklılaştığı görülmüştür. Ergenlerin yalnızlık, yaşam doyumu ve sosyal destek
düzeyleri üzerinde cinsiyet temel etkisi ve anne baba evlilik durumu ve
cinsiyet ortak etkisi anlamlı düzeyde bir fark yaratmamıştır.
6. Sınıf düzeyi açısından incelendiğinde ergenlerin anne baba evlilik durumlarına göre yalnızlık, yaşam doyumu ve sosyal destek
düzeylerinin anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmüştür. Ergenlerin yalnızlık, yaşam doyumu ve sosyal destek
düzeyleri üzerinde sınıf düzeyi temel etkisi ve anne baba evlilik durumu ve
sınıf düzeyi ortak etkisi anlamlı bir farklılığa yol açmıştır.
7. Karne notları açısından incelendiğinde ergenlerin anne baba evlilik durumlarına göre yalnızlık ve yaşam doyumu düzeylerinin anlamlı
düzeyde farklılaştığı görülmüştür. Buna ek olarak ergenlerin
karne notları ile yalnızlık, yaşam
doyumu ve sosyal destek düzeyleri arasında anlamlı düzeyde bir farklılık bulunmuştur. Ergenlerin yalnızlık, yaşam doyumu ve sosyal destek
düzeyleri üzerinde karne notu temel etkisi anlamlı fark gösterirken anne baba
evlilik durumu ve karne notu ortak etkisinde anlamlı düzeyde bir farklılık
bulunmamaktadır.
8. Gelir düzeyi açısından incelendiğinde ergenlerin anne baba evlilik durumlarına göre yalnızlık, yaşam doyumu ve sosyal destek
düzeylerinin anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmüştür. Buna ek olarak ergenlerin
gelir düzeyi ile yalnızlık ve yaşam doyumu düzeyleri arasında anlamlı düzeyde bir farklılık bulunmuştur. Ergenlerin yalnızlık, yaşam doyumu ve sosyal destek
düzeyleri üzerinde gelir düzeyi temel etkisi anlamlı düzeyde fark gösterirken
buna karşılık anne baba evlilik durumu ve
karne notu ortak etkisi anlamlı düzeyde bir farklılığa yol açmamaktadır.
9. Anne eğitim düzeyi
açısından incelendiğinde
ergenlerin anne baba evlilik durumlarına göre yalnızlık, yaşam doyumu ve sosyal destek
düzeylerinin anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmüştür. Bunun yanında ergenlerin
yalnızlık düzeyleri anne baba evlilik durumu ve anne eğitim düzeyi etkileşimine göre anlamlı şekilde farklılaşmıştır. Ergenlerin yalnızlık, yaşam doyumu ve sosyal destek düzeyleri üzerinde anne eğitim düzeyi temel etkisi ve anne
baba evlilik durumu ve anne eğitiminin
ortak etkisi anlamlı düzeyde bir farklılığa yol açmamaktadır.
10.
Baba eğitim düzeyi açısından incelendiğinde ergenlerin anne baba evlilik
durumlarına göre yalnızlık ve yaşam doyumu düzeylerinin anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmüştür. Ayrıca
ergenlerin baba eğitim
düzeyleri ile yalnızlık düzeyleri arasındaki fark da anlamlı
düzeydedir. Ergenlerin yalnızlık,
yaşam doyumu ve sosyal destek
düzeyleri üzerinde baba eğitim düzeyi
temel etkisi ve anne baba evlilik durumu ve baba eğitim düzeyi ortak etkisi anlamlı
düzeyde bir fark yaratmamıştır.
11.
Kardeş sayısı açısından incelendiğinde ergenlerin anne baba evlilik durumlarına göre yalnızlık ve yaşam doyumu düzeylerinin anlamlı
düzeyde farklılaştığı görülmüştür. Ek olarak ergenlerin kardeş sayısı ile yaşam doyumu düzeyleri arasında
anlamlı düzeyde bir farklılık bulunmuştur. Ergenlerin yalnızlık, yaşam doyumu ve sosyal destek düzeyleri üzerinde kardeş sayısı temel etkisi anlamlı düzeyde
fark gösterirken, anne baba evlilik durumu ve kardeş sayısı ortak etkisi anlamlı düzeye
ulaşmamıştır.
12.
Boşanmış aileye sahip
ergenlerde boşanmanın üzerinden geçen süreye göre
yalnızlık, yaşam doyumu ve sosyal destek
düzeyleri anlamlı şekilde
farklılaşmamaktadır.
ÖNERİLER
Anne Babalara Yönelik Öneriler
1. Yalnızlık, yaşam
doyumu ve sosyal destek düzeyleri incelenen bu araştırmanın sonuçlarına göre boşanmamış aileye sahip ergenler ile karşılaştırıldığında boşanmış aileye sahip ergenlerin aleyhine bu sonuç çıkmıştır. Anne babalar boşanma durumu söz konusu olduğunda daha dikkatli düşünmelidir.
2. Araştırma
bulgularına göre anne baba evlilik durumuna göre aile desteği anlamlı şekilde farklılaşmaktadır. Bu bulgu doğrultusunda boşanmış aileye sahip ergenlerin daha az aile desteği algıladıkları görülmektedir. Boşanmış aileler ergenlerin aile desteği algısının güçlendirecek şekilde iletişime
geçmelidirler.
3. Boşanma söz
konusu ise boşanmış aileye sahip ergenlerin kendilerini yalnız hissetmemeleri, yaşam doyumunu daha çok hissetmeleri
ve daha fazla sosyal destek algılamaları için anne babaların çocukları ile
daha kaliteli zaman geçirmeleri, onların her zaman yanında olduklarını
hissettirmelerini, sosyal destek kaynaklarını harekete geçirmeleri
gerekmektedir.
4. Aileler boşanma
öncesinde aile danışanlarından
profesyonel destek alarak evliliklerini kurtarma yolu arayarak ve aile içi çatışmalardan çocukların nasıl daha az
etkileneceklerina dair bilgi almalıdır.
5. Aileler boşanmaya karar
verdiklerinde boşanma
sırasında yaşanan stresli dönemde çocukların
daha az etkilenmeleri için aile danışmanlarından destek almalıdır.
6. Boşanma
sonrasında boşnamaya, ebeveynlerinden uzaklaşmaya ve yeni aile düzenine uyum
konusunda aile danışmanlarından
destek almalıdır.
7. Boşanmış aileler farklı zaman dilimlerinde ortak ve bir arada etkinlikler
planlayarak çocukların yalnızlık düzeylerini azaltmalı, yaşam doyumu ve sosyal destek
düzeylerini artırmalıdır.
Psikolojik Danışmalara Yönelik Öneriler
1. Boşanmış aileye sahip ergenler tespit
edilerek boşanmanın olumsuz sonuçlarına yönelik
önleyici çalışmalar yapılmalıdır.
2. Okullardaki öğretmenler
ve idareciler boşanmış aileden gelen öğrencilerin yaşayabileceği sorunlar ve bu sorunlar karşısında neler yapılabileceği hakkında bilgilendirilmelidir.
3. Boşanmamış aileye sahip ergenler ile karşılaştırıldığında boşanmış aileye sahip ergenlerde yalnızlık, yaşam doyumu ve sosyal destek değişkenleri aleyhte olması, boşanmış aile
çocuklarına yönelik önleyici ve müdahale çalışmalarına ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu araştırmanın bulguları doğrultusunda boşanmış aile çocuklarına yönelik grupla
veya bireysel psikolojik danışma
yapılmalıdır.
4. Psikolojik danışmanlar
boşanmaları azaltabilecek konularda
aile rehberliği çalışmaları yaparak sağlıklı bir aile yapısın desteklemelidir.
5. Velilere yönelik boşanmanın çocuk üzerindeki etkileri, boşanma sonrası neler yapılabileceği konusunda çalışmalar yapılmalıdır.

Yorumlar