Ana içeriğe atla

ÇOCUĞUN AKADEMİK BAŞARISINI ARTTIRMAK İÇİN NELER YAPILMALIDIR?


Öğrenci başarısının asıl belirleyicilerinin başında zeka yer alsa da duygusal farkındalık ve duyguları iyi yönetebilmek, hedeflere odaklanabilmek, yaşamında kaliteyi artıracak dinamiklere yönelebilmek önemli rol oynamaktadır.
Bireysel yetenek ve beceriler, bir insanın geleceğini ve tüm kariyerini etkileyip belirleyecek yeterliliklerdir. Çoklu Zeka Teorisine göre, insanda matematik-mantık yeteneği, sözel-dil yeteneği, görsel-uzamsal yetenek, müzikal-işitsel yetenek, sosyal yetenek, kişisel-öze dönük yetenek, bedensel-kinestetik yetenek ve doğa yeteneğinden söz etmek mümkündür. Bilimsel araştırmalar, beynimizin doğuştan bazı yeteneklere yatkın olduğunu ve yatkın olduğumuzu ortaya koyuyor. Buna göre, hem yetenek alanlarımızın geliştirilmesi hem de yetenek alanlarından yararlanarak öğrenme kalitesi arttırılabilir.
Çocuğun öğrenme tercihleri ve özelliklerini bilerek buna uygun bir eğitim ve çalışma ortamı düzenlenmesi gerekir.
Çocuk düşünmeye teşvik edilmelidir. Beyin gelişimi ve öğrenme, okul-ders saatleri dışında da devam edebilir. Çocuğun evde bol bol kitap okuması ve aile ile sohbet etmesi onun düşünme ve dil gelişimini en çok etkileyen faktörlerdir. Bir soru sorduğunda ona hemen doğru cevabı vermek yerine önce 'Sen ne düşünüyorsun bu konuda?' diye sorulması, beynini zorlamasına ve öğrenme potansiyelinin artmasına neden olacaktır.
Çocuklara aslen kazandırılması gereken en temel becerilerin başında dinleme becerisi gelmektedir. Çocuğun seviyesine uygun bir öyküyü, örnek olayı, sabırla dinleme becerisini kazanmış olması gerekir. Bu beceri, aile tarafından kazandırılmalı ve okulun ilk yılından itibaren eğitim hayatında pekiştirilerek devam ettirilmelidir. Bu aşamada ikinci olarak, dinlediğini anlama ve seviyesine uygun sözcüklerle ifade yeteneğinin gelişmesi sağlanmalıdır. Üçüncü olarak, çocuğun bir yönergeyi takip ederek bir işi yapabilme, sonuçlandırma ve sorun çözme becerisini kazanması gerekir. Çünkü daha sonraki öğrenmelerin çoğunluğu yönerge takip etmeyi ve sonuçlandırmayı kapsamaktadır. Dördüncü olarak, çocuğa aile ve okul yaşantısında yeterliliklerine göre sorumluluklar verilerek sorumluluk bilincini kazanması, özgüven duygusunu pekiştirmesi, birey olduğunu öğrenmesi sağlanmalıdır.
Ders çalışma ve öğrenme süreçlerinde en önemli belirleyicilerden biri çocuğun motivasyon tipidir. Genel olarak iç ve dış motivasyondan söz edilmektedir. İç motivasyonu yüksek çocukların otokontrolleri daha iyidir ve istekleri için mücadele edebilirler. Dış motivasyonu yüksek olan çocuklar ise yönlendirilmeye çok ihtiyaç duyarlar. Ayrıca motivasyon tipimiz doğuştan gelen bir özelliktir ve kişilik yapımızın da bir parçasıdır. Bu nedenle kolay değişebilen bir şey değildir. Anne babalar ve öğretmenler, çocukların motivasyon özelliklerini bilirseler, çalışma düzenini buna göre planlamasında yardımcı olabilirler. Çocuğun motivasyon tipine uymayan çalışma planı ve düzeninin sonuç vermesi çok zordur.
Beynimiz, ders çalışmak gibi keyifsiz bir şeyi yapmaktansa haz verici bir şeyi yapmayı daha çok ister. Bu nedenle, ders çalışma sorumluluklarından kurtulmayı istemek ve uzaklaşmaya çalışmak doğaldır. Birçok öğrenci, içinden ders çalışmak geçmediği için sık sık kopuşlar yaşamaktadır. Bu aşamada minumum saat uygulaması oldukça işe yarar. Minumum saat uygulaması, çocuğun içinden hiç ders çalışmak geçmediğinde başvurulacak bir yöntemdir. Bu yöntemde, ders çalışmak istemeyen çocuktan çok kısa süre de olsa çalışma masasına oturması ve az miktarda bir akademik görevi yerine getirmesi istenir. Örneğin; yaş düzeylerine göre değişmekle birlikte, ortaokuldaki bir çocuktan sadece 15 dakika çalışıp kalkması ya da 5 tane matematik problemini çözüp kalkması istenir. Bu uygulama ile çocuğun beyninde yerleşmiş olan alışkanlık korunmuş olur. Burada önemli olan şey, beynin mümkün olduğunca hiç iş yapmama noktasına gelmemesini sağlamaktır.
Çocuklara not tutma alışkanlığı kazandırılmalı
Yaşına uygun yapabileceği görevler verilmeli
Kendine güvenmesi sağlanmalı
Yapamayacağı şeyler istenmemeli
Okul başarıları uygun bir şekilde ödüllendirilmeli
Cesaret verilmeli ve desteklenmeli
Dikkatini dağıtmayacak bir ders çalışma ortamı hazırlanmalı
Fiziksel sağlığına özen gösterilmeli
Çocukla aramızdaki duygu bağının sağlam tutulması gerekir
Düzenli duygu deşarjı sağlanmalı (Çocuğun duygularını anlayıp ona anlaşıldığını hissettirmeliyiz)
Kimlik duygusu kazandırılmalı
Odaklı yönlerine odaklanılıp taktir edilmeli
Kendi sorumluluğunu taşıma fırsatı verilmeli
İçsel motivasyonunun canlı tutulması gerekir. Öğrenmeyi sevdirmek için, öğrenmeyi sıkıcı ve yapılması zorunlu bir aktivite halinden eğlenceli ve çocuğun hayatıyla ilişkili hale getirmek önemlidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÇOCUKLARDA ALTINA KAÇIRMANIN PSİKOLOJİK NEDENLERİ

  Çocukların 5 yaş öncesine kadar idrar kaçırmaları fizyolojik bir durum olarak değerlendirilip normal kabul ediliyor. Daha büyük yaşlarda gece ve gündüz ortaya çıkan çiş ve kaka kaçırmaların altında psikolojik sorunlar bulunabilir.      Alt ıslatma sorunu ile çocuğun duygusal dünyası arasında bir bağ vardır. Uykuda idrar kaçırma çocuğun duygularını sözlü olarak ifade edememesinin dışa vurumudur. Ailesinden yeterince ilgi ve sevgi göremeyen çocuk altını ıslatarak ilgi, alaka beklediğini göstermiş olur. Aşırı ilgi sonucunda da alt ıslatmayla birlikte çocukta tırnak yeme, parmak emme, bebeksi hareketler ve konuşmalar gözlemlenebilir. Aile içinde huzursuzluk, eşler arasındaki tartışmalar, anneye aşırı bağımlı olma, ailenin koruyucu tutumu da hastalığın oluşmasındaki nedenlerdendir. Bazen çocuğu okulda etkileyen bir durum, arkadaşlarıyla yaşadığı problemler, öğretmeni ile ya da akademik başarısında ortaya çıkan olumsuzluklar çocukta geceleri idrar kaçırmanın başlama...

BOŞANMA SÜRECİNİN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ PSİKO-SOSYAL ETKİLERİ

İ nsano ğ lunun var olmasından günümüze kadar "aile" kavramı, her zaman ilgi çekmi ş tir. Aile; evlenme, kan ya da evlât edinme ba ğ larıyla birbirine ba ğ lanmı ş , aynı evi ve geliri payla ş an, birbirleri ile devamlı ili ş ki ve etkile ş im altında olan, karı-koca, ana-baba, kız-o ğ ul, kız karde ş -erkek karde ş gibi sosyal ili ş kileri olan insanların olu ş turdu ğ u bir birliktir (A ğ demir, 1991). Geçen yüzyılda, toplumu, ataerkil yapıdaki geni ş aileler olu ş tururken, günümüzde, büyük ölçüde çekirdek ve parçalanmı ş ailelerden olu ş an bir toplum haline dönü ş me gözlenmektedir (Öztürk, 2006). Geni ş aileden çekirdek aileye, hatta tek bireye do ğ ru aile yapısı de ğ i ş mektedir (Gün, 2006: 10). Ailenin temelini olu ş turan evlilik bir kurum olarak kar ş ımıza çıkmaktadır. Her kurum gibi evliliklerde zaman zaman aksaklıklar ya ş anabilir ve bu aksaklıkların giderilememesi noktasında ise bo ş anmalar görülebilir. Bo ş a...